Geldik, gördük, şimdi de sıra dönmeye geldi. Yol uzun, St. Tropez/Cogolin - Datça arası yaklaşık 1,400 mil. 13-15 gün arası plan yapıyoruz. Dönüş transferinde Ali Somer, Arda Serim, Rıdvan Övünç ve gelişte de bizi yalnız bırakmayan sevgili Metin Aydemir var. 6 Ekim 2008 öğlene doğru düşüyoruz yollara.
Hikayenin tamamını Rıdvan'ın günlüğünden okuyabilirsiniz.
Transfer ekibinden Arda'nın notları::
- Aysız gecelerde eşlikçi yunuslar dibinizde denize dalınca, yakamoza beleniyor ve suyun altında hareket ederken silüetleri gümüş gibi parlıyor. Gerçeküstü bir görüntü. Ne yazık ki teknoloji henüz bu tür fotoğrafları çekmeye izin vermiyor, daha doğrusu bizim elimizdeki ekipman bu işi yapamıyor.
- Açık denizde yüzmek gibisi yok: insan biraz ürperiyor, ama her ne kadar diğer arkadaşlar inanmasa da, deniz daha temiz, kadırma kuvveti daha fazla ve daha çok hava kabarcığı çıkıyor (bilimsel gerçekler).
- Nida'nın bahsettiği ateş toplarına biz de şahit oluyoruz. Şöyle ki, yine aysız gecelerde teknenin altından geçen deniz anaları, dingildemenin etkisiyle yakamoza bulanıp ateş topu görünümü alıyorlar. 5-6 mil hızla giderken sanki altınızdan hani özel efektli filmlerde olduğu gibi, ateş toplarının geçtiğini görüyorsunuz. Bir gerçeküstü manzara daha.
- Stromboli adasındaki yanardağ hala faal, gözlerimle gördüm. Gece ilerlerken kızıl alevleri miller ötesinden görünüyordu. Ali'ye dedim yaklaşmayalım diye ama heyhat... Rıdvan'a ise ya uyku tatlı geldi, ya da bize olan güven eksikliğinden "hadi len" diyerek kibarca arkasını dönüp yatmaya devam etti - ne oldu, kendi kaybetti.
- Adaları gördükçe insan üzülüyor ve (aslında yanıtı da belli ama yine de) düşünüyor, neden İtalyan ve Yunan adalarının çoğu bu kadar cici iken, bizimkilerin içine etmeden duramıyoruz?
Sevimli "Isola del Giglio".
Giglio adasını gezerken, tepesinde kaleiçi ile karşılaştık.
Σύμη / Symi adası, Datça'nın hemen karşısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder